Türkiye’nin makine ihracatı, ocak-şubat döneminde, serbest bölgeler dahil, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4,3 gerilemeyle 4,3 milyar dolar oldu.
Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) verilerine göre, makine imalat sanayisinin ihracatı, ocak-şubat aylarında geçen yılın aynı dönemine göre miktar bazında yüzde 8,8, değer bazında yüzde 5,8 düştü. Kilogram başına ihracat birim fiyatları ise bu dönemde yüzde 5 arttı.
Sektörün şubat ayı ihracatı ise değer bazında yüzde 5,8, miktar bazında yüzde 11,6 geriledi.
Yıllıklandırılmış verilere göre ihracattaki azalma yüzde 1,8 seviyesinde kalarak 24 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Birlikten yapılan açıklamada, Almanya’daki durgunluğun etkilerinin sektörde hissedildiği belirtilerek, “İthalat yaklaşımı kökten değişen ABD pazarında yüzde 14,3 düşüş yaşandı. ABD ve Rusya’ya ihracattaki düşüş bir önceki aya göre yavaşlasa da yaygınlaşan yaptırımlar altında Rusya’ya makine ihracatı aylık 100 milyon doların altına geriledi. İtalya, Birleşik Krallık ve İspanya, Polonya ve Romanya’da sağlanan artışlar ana pazarlardaki daralmayı bir ölçüde dengeledi.” değerlendirmesinde bulunuldu.
İhracatı en çok artan grup türbin, turbojet ve hidrolik sistemler, tekstil ve konfeksiyon makineleri, ambalaj makineleri ile içten yanmalı motor ve aksamı ihracatında yüzde 10’un üzerinde artış yaşanırken, deri işleme makineleri, hadde ve döküm makineleri ile inşaat ve madencilik makineleri 2 aylık dönemde yüzde 20’nin üzerinde düşüşler gerçekleşen alt dallar oldu.
“AB tarihi bir dönüşümün eşiğinde ve Türkiye’yi doğrudan etkileyecek önemli gelişmeler yaşanıyor”
Açıklamada değerlendirmelerine yer verilen Makine İhracatçıları Birliği Başkanı Kutlu Karavelioğlu, Almanya’da makine ve ekipman üretim şirketlerinin dış pazarlarda önemli kayıplar yaşadığını, makine ihracatının 2024’te nominal olarak yüzde 5 oranında düştüğünü kaydederek, böyle bir ortamda, devlet merkezli bu girişimlerin kaçınılmaz olduğunu bildirdi.
Sıkılaşma politikalarına bağlı olarak ikinci ve üçüncü çeyrekte daralan makine ve teçhizat yatırım harcamalarının son çeyrekte yüzde 4,2 artarak yeniden büyüme gösterdiğine dikkati çeken Karavelioğlu, şunları kaydetti:
“Yeni ABD yönetiminin, NATO ortak çıkarları da dahil olmak üzere müesses nizamın farklı alanlardaki beklentilerinin dışına çıktığı kuralsızlık ortamı bütün ülkelerin savunma ve altyapı yaklaşımlarını gözden geçirmelerine neden oluyor. Rusya karşısında artık daha yalnız hisseden AB tarihi bir dönüşümün eşiğinde ve Türkiye’yi doğrudan etkileyecek önemli gelişmeler yaşanıyor. Alman Sanayi Federasyonunun (BDI) araştırmasına göre Almanya’daki şirketlerin üçte birinin artık bu ülkeye yatırım yapmak istemediği bu dönemde, yeşil dönüşümün 2030 yılına kadar tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi için gereken 1,4 trilyon avroluk ek yatırımın nasıl karşılanacağı konusu muallakta görünüyor.”
Karavelioğlu, “Rekabetçilik konusundaki sorunlarını aşmak üzere dört koldan yeni arayışlarını sürdüren AB’de geliştirilen Temiz Sanayi Mutabakatı bu amaçla bürokrasiyi azaltmayı, Tek Pazarı yeni üyelerce ihlal edilemeyecek şekilde güçlendirmeyi, dijitalleşme ve inovasyonu teşvik ederek genç nesillerin azalan ilgisini dönüşüm süreci içinde pekiştirmeyi hedefliyor.” açıklamasında bulundu.
“AB, ABD’nin ek tarifelerine karşı Türkiye’ye biraz daha yakınlaşacaktır”
30. yaşını dolduran Gümrük Birliği’nin yeşil ve dijital dönüşüm ile rekabetçiliği merkeze alarak güncellenmesinin sektörün önünü açacağını kaydeden Karavelioğlu, “Basitleşme paketleriyle sanayi politikalarını yenilemeyi içeren bu süreçte ABD’nin tarife engellerine karşı de-risking, yani riskten arınma araçları geliştirmeye çalışan AB, kendisiyle entegre bir üretim ve ticaret sistemine sahip olan Türkiye’ye biraz daha yakınlaşacaktır.” ifadelerini kullandı.
“Avronun güçlenmesi kur baskısının etkilerini hafifletir”
MAİB Başkanı Karavelioğlu, genel imalat sanayiinin yüzde 0,5 büyüdüğü geçen yıl da makine ve teçhizat sanayisinin yüzde 8,5 daraldığını hatırlatarak, açıklamasını şöyle tamamladı:
“Talep tarafında süren durgunluğa ek olarak içeride ve dışarıda rekabetçiliğimizi sınırlayan kur seviyeleri, yeni siparişlerde ve dolayısıyla pazar paylarımızda telafisi güç kayıplara sebep oluyor. Makul seviyelere hızla inmiş üretici fiyat endeksleri yüksek enflasyonun sorumlusunun yerli sanayici olmadığını gözler önüne seriyor ve yeni yatırımlar için umut veriyor olsa da finansman tarafında uygun koşulların bir müddet daha oluşamayacağı anlaşılıyor. Bu şartlar altında, ihracatımızda ağırlıklı bir paya sahip olan avronun son dönemde sergilediği yükseliş trendi, AB’den gelecek talebi destekleyecek ve enflasyon kur makasındaki açılmanın firmalar üzerinde oluşturduğu baskıyı azaltabilecek olumlu bir etken olarak değerlendirilebilir.”