Karar Gazetesi yazarı İbrahim Kahveci mevcut ekonomik gelişmeler üzerine önemli değerlendirmelerde bulundu. Bugünkü yazısında kamuda ve özel sektördeki döviz cinsinden borçlara dikkat çeken Kahveci şöyle devam etti: "Bir başka sorunumuz ise parasal genişleme ve kur baskısı ile enflasyon potansiyelidir. Maalesef o duvarı da yıkmak üzereyiz. Daha da yüksek enflasyon ve durgunluk sarmalı içine derinlemesine giriyoruz. Diğer sorun ise maliyet baskısı. Ankara itibar harcamalarından zerre tasarruf etmiyor. Ankara’nın şişmanlığını kaldıracak Millet nerede? Daha önceki gün otomotiv vergileri artırıldı. İndirilmesi gereken doğalgaz fiyatları da indirilmiyor."
Kahveci, "Ama bu sefer özel sektörde zam kervanında kamunun yanında yer alıyor. Onlarında kur ve maliyet baskısı borçların ödenmesinde çıkmaz oluşturdu. İşin özeti şu: İş ciddi" ifadelerini kullandı.
İŞTE O YAZI
Neden büyük buhran?
Büyük çöküş, büyük bunalım ya da kriz + bunalım toplamında ekonomik buhran.
Aslında benim beklentim kriz+bunalım toplamında bir ekonomik buhran şeklindeydi. Ama işler değişti…
Şu cümleyi çok kullanmıştım: Günü kurtarma adına bugünün 3 liralık faydasına karşılık yarının 300 lira maliyet ödemesini hep göze alıyoruz.
Ve hep o faturalar ödeniyor.
Günü kurtarma adına yanlış politikalar yarın daha büyük faturalar olarak hep karşımıza çıkıyor. Ve Milleti ödetmek zorunda bırakıyoruz.
1997 Tayland kaynaklı Uzakdoğu krizi çıktığında dalgalar Malezya’ya da ulaşmıştı. Mahathir Muhammed sürekli Soros’un saldırısına maruz kaldığını söylerdi. Koca devlete 90’lı yıllarda akan yabancı sermayeyi görmezden gelip, krizi Soros üzerinden dış düşmanlara yıkardı.
Ama sonra bütün rakamlar gösterdi ki, dolar alanlar meğerse Mahathir Muhammed iktidarında siyasi destekle zengin olan bir avuç özel Malezyalılarmış.
Yalanla peynir gemisi yürümedi elbette. Malezya krizi bizim için de önemli bir ders niteliğindedir.
Şimdi size iki rakam vereceğim:
2001 krizi ile gizlenen kamu borçlarının açığa çıkartılması ile 2002 yılında kamu içdış borç yükü 256,8 milyar lira ile GSYH’nın yüzde 71,5’ine ulaşmıştı.
Bugün Kamu Borç stoku 1 trilyon 721 milyar liradır (Temmuz 2020). Son 1 yıllık GSYH toplamına oranı ise yüzde 38,4 ile 2002 yılının nerede ise yarısındadır. Ekonomi yönetimi de ısrarla borç stokunun düşüklüğünü ileri sürmektedir.
Unutmayın: 2018 yılı sonunda kamu borç stokunun GSYH’ya oranı yüzde 28,7 seviyesindeydi. Dikkat ederseniz sadece1,5 yılda kamu borç stokundaki GSYH oran artışı 10 puan oldu. Bu çok hızlı bir borç sarmalıdır.
Ama asıl sorun bu da değildir.
2002 yılında özel sektör iç borç kredi stoku 40,7 milyar liraydı. Yani özel sektörün iç borç stoku GSYH’nın sadece yüzde 11,3’ü ediyordu. Şimdi ise özel sektörün iç borç kredi stoku 3 trilyon 245 milyar lira ile GSYH’nın yüzde 72,4’üne karşılık gelmektedir.
Ayrıca özel sektörün 2002 sonunda sadece 43 milyar dolar dış borcu bulunurken, bugün dış borçları 253,4 milyar dolar seviyesindedir. Son kur üzerinden bu değer 1 trilyon 850 milyar TL etmektedir.
Gelin hesabı şu şekilde toplu verelim:
2002 yılında kamu+özel iç ve dış borçlar toplamı 364,5 milyar lira ile 359,4 milyar liralık GSYH değerine eşitti. Bugün ise özel ve kamu kesiminin iç ve dış borçlarının toplamı 6 trilyon 815 milyar lira ile GSYH’nın yüzde 152,1’ine karşılık gelmektedir.
Bu sefer özel sektör büyük borç sarmalındadır ve kamu kesimini kurtaracak kaynak imkânı yoktur.
Kısaca 2002 yılına göre ülke olarak aslında yüzde 50 daha fazla borçluyuz.
Ama bitmedi; burada bir sorun daha var.
GSYH revizyonu iki kez yapılmış ve son revizyonda kâğıt üzerinde 2012 sonrası hesaplar çok yüksek artmıştır. Yani gelirimiz kâğıt üzerinde artarken, borçlarımız reel olarak yükselmektedir. Yani gerçek borç yükü ya 2002 yılında daha düşüktü, ya da şimdi daha yüksek. Oranı değiştiren GSYH’nın kâğıt üzerindeki revizyonudur. Buradan da en az 20 puanlık bir borç gizliliği vardır.
Şimdi de işin bir başka sorun ayağı olan kur kısmına gelelim.
Mesela Ağustos 2018’de dolar 7,20 zirvesini gördü ama hemen ardından sert düşüşle kasım ayında 5,2’ye geriledi. Nitekim 2018 yılı dolar/TL kur ortalaması 4,83’de kalmıştır. Kur artışı ortalamada 2020 yılı itibari ile 6,62 seviyesi ile hızla yükselmeye devam ediyor. Yani bu sefer kalıcı kur artışı oluşuyor. Son düzeyde kur 7,30’lara ulaşmıştır.
Kur artışı şu açıdan önemli: Dış borçlar zaten malum. Ama ekonomi yönetimi 2019 başından beri iç borçlanmanın da önemli kısmını döviz bazında borçlanıyor. Ayrıca hiç hesaplarda gösterilmeyen yaklaşık 150 milyar dolarlık Hazine garantileri de bir başka sorun.
Kurdaki her artış toplam borç stoku üzerinde muazzam yükselişlere yol açıyor. Kur artışı ile borç sarmalı arttıkça artıyor.
Gelelim TL faizlerine;
2019 yılında TL faizleri yüksek seviyede kalmış ama dikkat ederseniz kriz yeni başlamıştı. Oysa şimdi TL faizlerinde de artış oluyor ama özel sektör zaten büyük bir bunalım içinden geliyor. Yani kriz üzerine bir kriz sarmalı daha yaşanırsa bunu kim nasıl taşıyabilir?
Bir başka sorunumuz ise parasal genişleme ve kur baskısı ile enflasyon potansiyelidir. Maalesef o duvarı da yıkmak üzereyiz. Daha da yüksek enflasyon ve durgunluk sarmalı içine derinlemesine giriyoruz.
Diğer sorun ise maliyet baskısı. Ankara itibar harcamalarından zerre tasarruf etmiyor. Ankara’nın şişmanlığını kaldıracak Millet nerede? Daha önceki gün otomotiv vergileri artırıldı. İndirilmesi gereken doğalgaz fiyatları da indirilmiyor.
Zamlardan başka çıkış yolu yok.
Ama bu sefer özel sektörde zam kervanında kamunun yanında yer alıyor. Onlarında kur ve maliyet baskısı borçların ödenmesinde çıkmaz oluşturdu.
İşin özeti şu: İş ciddi.
Sorun A partisi B partisi veya A lideri B lideri değil. Sorun Türkiye… Ülkemiz çok ciddi bir ekonomik sıkıntı ve çıkmaz içerisindedir. Ama asıl sorun bu sorunları çözme iradesinin hiç görülmemesi ve yönetimin zerre güveninin kalmamasıdır. Bu da daha büyük maliyet olarak Millet olarak hepimizi bekliyor.
Lütfen azıcık sorunları idrak edelim. Mesele ülkemizin halidir. Durum oldukça ciddidir.